29 Ocak 2010 Cuma

GSBonus

Premier Lig çetesi, Polat Otel'de Gio'yu karşılarken.. Tamam da hepsi de kıvırcık olur mu be kardeşim! Taraftarı da böyle güldürmeleri ümidiyle..

30 Günün Yorgunluğu ve Mutluluk

Son yurt dışı seferine çıktığında yıl 2009, tarih 28 Aralık'tı. Dönüşü 28 Ocak 2010'da, Giovani Dos Santos'la oldu. Kargo paketleme servisinden diğer gönderileri ise Lucas Neill ve Jo Alves'ti. 30 günde 3 yıldız. 10 günde ortalama 1 yıldız. Maliyet; 800 bin Euro artı yıllık ücret ve 5 aylık maaşlar... Yorgunluğa değdi mi peki? Polat Renaissance Otel lobisinden bu kare, cevap için yeterli sanırım.

28 Ocak 2010 Perşembe

30 cm'lik Yürek Var Onda!

Sanırım taraftar en çok bu tezahüratı özleyecek. Ali Sami Yen'deki her maç öncesi tribünler "Shabani Nonda, Shabani Nonda ve vücudundaki çeşitli bölgelerin uzunluğuyla" ilgili tempo tuttuğunda, yüzündeki o muzip gülümsemeyi görmek büyük eğlenceydi. Ama Santos'un kurbanı o oldu. Linderoth'a böyle bir 'gidiş' sayfası yapıldı mı, farkında değilim. Ama altına imzamı atarım, "Her şey için teşekkürler Nonda..." "30 cm'lik yürek var onda"

Yarı Final Eşleşmeleri?

Türkiye Kupası... Zerre kadar ilgimi çekmeyen, asla heyecan duymadığım bir organizasyon. Fırsatım olsa yedek olmayan tek bir futbolcuyu oynatmam. Ama ilgilenenler vardır elbet. Kuralar böyle. Peki yarı final eşleşmeleri nasıl olur? Belediye-Trabzon galibi Antalya-G.Saray galibiyle, Fener-Bursa galibi de Manisa-Denizli galibiyle oynayacak.
Tahminler lütfen...
Hadi ilk tahmini ben yapayım:

İstanbul Belediye-Galatasaray
Bursaspor-Manisaspor
(Umarım kupayı da Bursa alır -sadece temenni-)

Tahminler lütfen...

27 Ocak 2010 Çarşamba

Santos Kurban İstiyor!

Beklenen oldu, Giovani Dos Santos sezon sonuna kadar kiralandı. Barcelona'dan Tottenham'a 6 milyon Euro'ya transfer olan Meksikalı'nın kiralık kontratında büyük ihtimalle bonservis opsiyonu olmayacak. Ancak Galatasaraylılar'ın asıl merak ettiği konu; "Kurban kim?"
İhtimaller üzerinde duralım:
a) Harry Kewell: Sakatlığı 2-3 ay sürecek, kontratı sezon sonunda bitiyor. Haldun Üstünel de İngiltere'de, Kewell da. Yönetici-futbolcudan ziyade arkadaşlık ilişkisi kuran bu ikilinin görüşmesinden, Kewell'ın sözleşmesini fesh edip (veya dondurup), yeni sezonda yeni sözleşme imzalamak üzere bir anlaşma çıkar mı? Olabilir.
b) Shabani Nonda: En büyük kozu, mevcut kadroda Avrupa Ligi'nde forma giyebilecek tek santrfor olması. Ama yöneticiler de teknik direktörler de uzaylı değil. Sizin, bizim düşündüklerimizi elbette onlar da gözden geçiriyorlar. 4-6-0 kimseyi rahatsız etmez.
c) Leo Franco: Sanırım Galatasaraylılar'ı en mutlu edecek olan seçenek bu olurdu. Hepsi Ufuk-Aykut ikilisiyle yola devam etmeye razı. Ancak bildiğim kadarıyla, bu ihtimal şimdi değil, sezon sonunda, o hep bahsettiğim Aslantepe'deki rüya kadro oluşturulurken gerçek olacak.
d) Milan Baros: Yok öyle bir ihtimal. Sözleşmesi uzatılacak tek adam.
e) A ve B şıkları: Bu seçenek, yeni bir golcü daha alınabilir ihtimalini içeriyor. Avrupa Ligi'nde oynamak kaydıyla tabii. Ne dediğinizi duyar gibiyim: "Kewell yeni sezonda dönsün de..."

Bu arada opsiyon maddesi mevcut ve rakam 7 milyon Euro. Hmm.. 5 milyon Euro'ya düşürmüş Haldun Bey. Kutlamak gerek.

26 Ocak 2010 Salı

Countdown

Geriye sayım başladı. Kaçtan saymak gerek?

Futbolcu Olmasaydı?

Bazı insanların kaderi bu. Kim bu kadar çirkin bir adamın adını sırtında taşımak isterdi ki? Bugün milyonlarca hayranı var. Bizim çocuklar verdikleri her pastan sonra saç düzeltmeye devam etsin.

Burası Neresi Olabilir?


Tahminler lütfen..

Entering Nowhere!

25 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Futbolcudan Daha Fazlası

Harry Kewell'ın durumu ciddi. Perşembe günü ülkesine dönüyor ve büyük ihtimalle operasyon geçirecek. Bıçak altına yatması 2-3 ay onu sahalardan uzak tutacak ki, döndüğünde maç kondisyonu kazanması epey zaman alacaktır. Hamburg'daki finale yetişir muhtemelen;)
Peki bu durum, Kewell'ın sözleşmesini fesh etmek için yeterli mi? İlginçtir, Galatasaray Yönetimi sözleşmeyi uzatmak istediğinde Kewell, yıllık 2 milyon Euro olan kazancını 1.5 milyona düşürmek istemezken bugün buralara kadar geldik. Kontratı 4 ay sonra bitecek olan ve 3 ay takımdan ayrı kalması beklenen bir futbolcunun kontratını fesh etmek çok mantıklı.
Evet çok mantıklı, ama orada bir futbolcudan bahsediyoruz. Oysa burada konumuz Kewell. Yani bir futbolcudan daha fazlası. Bir örnek, bir sembol, hatta bir pazarlama harikası. Ben Galatasaray'ın Kewell konusunda herhangi bir tasarrufa gideceğine zerre inanmıyorum. Taraftar da müsterih olsun. Sadece birkaç ay Kewell kendini özletecek, hepsi bu.

Robinho mu? Barcelona mı?

"Galatasaray Robinho'yu alır mı?" diye soranlara şu cevabı vermiştim. Ancak şu bir gerçek ki, Robinho Manchester City'den kesinlikle ayrılacak. Eski kulübü Santos'a gitmeyi kabul eden bir Robinho, Jo, Elano ve Rijkaard'lı Galatasaray'a gelmeyi düşünmez mi? Bunun cevabını siz verin.
Rijkaard'ın Avrupa Ligi'nde oynayacak bir golcü ısmarladığını iyi biliyorum. Haldun Üstünel'in, Manchester City Başkanı, adaşı Khaldoon Al Mubarak'la kurduğu iyi ilişkiler düşünüldüğünde, Robinho'yu gözden çıkaran City, pekala onu Galatasaray'a bırakabilir. Santos'un, Robinho'ya en fazla 1.5 milyon Dolar ödeyebileceğini de biliyoruz. Burası da tamam. Ancak Barcelona sistemiyle oynayıp, Barcelona olmak isteyen Galatasaray için Robinho doğru adam mı? Bakalım, Barcelona'nın papazları bu konuda ne düşünüyormuş:
İngiliz medyasının iddiasına göre, Puyol ve Xavi, hocaları Guardiola ile görüşerek, "Robinho transferi takımın tüm kimyasını bozar, bize zarar verir" demiş. Gerisini siz hesap edin..

24 Ocak 2010 Pazar

Aaaarı Vız Vız Vız...

20-21 yaşlarındasın, Süper Lig'de Gaziantepspor gibi önemli bir kulüpte ilk 11'de forma buluyorsun, Ali Sami Yen Stadı'na çıkmış, Galatasaray'a karşı oynuyorsun. Bundan daha büyük heyecan, bundan büyük keyif olabilir mi? Ligde ikinci yarı yeni başlamış, takım olarak büyük sıkıntılarınız yok. Maç berabere devam ediyor, kazanma ihtimaliniz var. Önünüze gelen her adama çift dalmaktan sarı kart görmüşsünüz ve kendinize yapılan faul verilmedi diye yardımcı hakeme dönüp, "Allah belanı versin" diye haykırıyorsunuz. Ben olsam avuçlarımı göğe açar, "Allahım sana şükürler olsun" diye dua ederdim, böyle fırsat gelmişken ayağıma. Ahmet Arı, kırmızı kart suratında patladı, takımının kaderiyle oynadı. Umarım bundan ders almıştır.

"Bu da bizim Maaamut" şakası geliyor aklıma Cem Yılmaz'ın, her "Mahmut" adını duyduğumda. İsminden mi kaybediyor bilmiyorum Mahmut Bezgin ama Gaziantepspor Yönetimi, 8 yabancı kontenjanı dolu olmasına rağmen yabancı bir kaleciyle anlaşmaya çalışıyor bir süredir. Ayıptır, Türk futboluna yazıktır. Mahmut'un daha ne yapması gerekiyor ki o kalede kalması için? Penaltıdan çok fazla bahsetmeye gerek yok. Ama Nonda kafaca bitmiş, o soğukta tribüne koşan adamlara ıslık yakışmadı diyemem. Onlar da tepki göstermekte haklıydılar. "6 aylık paramı versinler gideyim" dedi Shabani Nonda. Bizim ülkenin suyunu içen her adam duygusala bağlıyor anlaşılan. Profesyonelce duygular tabii bunlar. O da haklı.

Caner Erkin'in Ziraat Türkiye Kupası maçlarından bu yana orta sahanın sol tarafında gösterdiği performans parmak ısırtan cinsten. Kader Keita'dan farkı, beyaz olması ve solda oynaması. Ama örnek alması gereken adam Keita değil. Aldığı her topta ileriye gitmeyi düşünmesi güzel. Fakat bazı pozisyonlarda boşta arkadaşları varken bencilce davrandı, takım oyununa ayak uydurması lazım. Bunlar ufak detaylar tabii. Pasları, ortaları ve top rakipteyken hücum prese katkısı sahiden keyif ve umut vericiydi.

Lucas Neill'a tek maçta değer biçmek doğru olmaz. Basit oynamak modern futbolda aranan özellik oldu. Elbette bir uyum süreci geçirecek. Ama ya Leo Franco tam bir facia ya da Neill'da bir arıza var. Ben hakkımı ilk seçenekten yana kullanıyorum. Neill gayet faydalı olacak gibi.

Sadece 3 puan değil, bu maçtaki en büyük kazanç Jo'nun ta kendisidir. Hava hakimiyeti, top tekniği, fizik gücü, hücum presi, sadece oynaması değil, arkadaşlarını da oynatması, Gaziantepspor'un kilidini çözdü. Tam Galatasaray kültürünün golcüsü. Hani Hakan Şükür'ü andıran cinsten. Futbol karakteri olarak konuşuyoruz elbette. Bir maç değil, bir devre bile oynamadı henüz. Bu yorumlar erken ama gayet umut verici, gayet heyecanlı bir adam Jo.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Umut

Futbola 1 dakikalık saygı duruşu.. Ara sıra nefes almak için farklı konularda bir şeyler yazmak istiyorum. İlki bu olsun.
"The Shawshank Redemption", ülkemizde bilinen adıyla
"Esaretin Bedeli!"
Biliyorum, çoğunuz izlediniz bu filmi. Ben bir şekilde denk gelmeyenlere, henüz izlememiş olanlara sesleniyorum. Bir gün bir parça umut kırıntısına ihtiyaç duyduğunuzda tüm pişmanlıklarınızı ya da çaresizliklerinizi bir kenara bırakıp, bu filmi izleyin. Sabaha bambaşka duygularla uyanıyor olabilirsiniz. Çünkü umut iyi bir şeydir ve iyi şeyler asla ölmez...

22 Yönlü Orta Saha!

"Neden iki yönlü orta saha almıyoruz" diye soruyor herkes. Böyle kaç futbolcu var piyasada ve maliyetleri nedir kısmını düşünmek elbette taraftarların değil, yönetimlerin, teknik ekiplerin işi. Nedir iki yönlü orta sahadan kasıt? Hem hücum hem de savunma yapabilmesi. Yani? Yanisi topla çıkarken Elano olsun, top rakipteyken Mehmet Topal. Bu karışımın en iyisine sahipti Galatasaray. Hem de solaktı. Onun hikayesi uzun.
İki yönlü orta saha diye geçen bir Ayhan Akman var mesela. Ama sorun şu ki; hücumu ne kadar iyi, savunması ne kadar sağlam? "Biz Şampiyonlar Ligi'nde en az çeyrek final istiyoruz" diye sezona başlayan Galatasaray'ın (Skibbe döneminde) iki yönlü adamı Ayhan olabilir miydi? Cevabı hepimiz biliyoruz..
O bahsedilen tipin bize en yakın örneği, Hamit Altıntop. Ama 2 değil, 22 yön var onda. Savunmacı, hücumcu, hırslı, teknik, zeki, güçlü, çevik, tecrübeli, türk, kontratı bitiyor, Galatasaraylı, futbol aşığı, sorunsuz, gece hayatı yok, milli, ön libero-sağ bek-sağ kanatta da görev yapabiliyor, Alman altyapısına sahip, kulübünde geri plana atılmaktan mutsuz, patlamaya ihtiyacı var, komple futbolcu, tekmeye kafa sokar ve cesur. Al sana 22 yön, daha ne olsun.

Giovani Dos Santos Geliyor mu?

Barcelona altyapısında Messi ile beraber yetişen bu çocuğun Galatasaray'la anlaşmasının da önüne geçtik "Ne gerek var" boyutlarında dolaşmaya başladık. "Çok kaliteli olsaydı Barcelona bırakır mıydı" ve "Tottenham oynatmaz mıydı" semalarında geziniyoruz.
Şu bir gerçek ki Giovani Dos Santos çok yetenekli. Sol açık ağırlıklı olmak üzere sağ kanatta ve forvet arkasında oynayabilir. Harry Kewell'ın sakatlığı malum. Ancak o bölgenin efendisi zaten Arda'dır. Caner'in yükselen formu da düşünülürse.. Yine de bu işin birkaç açısı daha var..
Bu çocuk Galatasaray'la sözleşme imzalayacak mı bilmiyorum, ama bildiğim bir şeyler var ki, Rijkaard'ın Santos'u çok istediği. Eğer Rijkaard istiyorsa, ihtiyacı var demektir. Ayrıca yeniden patlama ihtiyacı hisseden Giovani, tıpkı Kewell, Baros ve Keita gibi rotasını İstanbul'a kırıp, Sarı-Kırmızı formayla "İşte ben buyum arkadaş" demek isteyebilir. Bunu yaparken iyi de para kazanabilir.
Dos Santos'u, Ronaldinho ve Messi'nin estiği bir dönemde A takıma çıkaran Rijkaard, elbette ondan sol açıkta faydalanmak isteyecektir. Sağda Keita'nın, ortada Arda ve Elano'nun, onların arkasında da Sarp veya Topal'dan birinin oynaması, Galatasaray'ı Süper Lig'de şampiyonluğa pekala götürebilir. Ancak...
Dos Santos'un gelişi, Nonda'yı götürecektir. Bu durumda Avrupa Ligi'nde santrfor kim olacak? İşte sizin aklınızdaki tüm bu soruları emin olun Rijkaard da, Neeskens de, Haldun Üstünel de Adnan Polat da düşünüyor. Ve hepsinin bir çözüm planı mevcut.
Bir de dip not; son anda ters köşe yapıp, Avrupa Ligi'nde oynayacak sürpriz bir golcüyle karşılaşabiliriz. Ne derler bilirsiniz.. Burası Galatasaray. Burada transfer bitmez!

Kesişen Yollar!

17 Şubat 2008'de yağan kar, tıpkı bugünkü gibiydi. Galatasaray, Konya deplasmanına gitmiş, maçın başlamasını bekliyordu. Uyarılara rağmen bir gece önce hiçbir önlem almayan stat yetkilileri diz boyundaki karı gün boyunca temizlemeye uğraşıyordu. O şartlar altında maçın oynanmayacağını herkes görüyor, ancak henüz 3 günlük Futbol Federasyonu beklemekte inat ediyordu. Başlama düdüğüne bir ya da bir buçuk saat kala maçı 1 gün sonraya ertelediklerini duyurdular. Yani 18 Şubat 2008 Pazartesi gününe.
Bir akşam önce saatlerce kar altında maç idmanı yapan futbolcular bu kez öğle vaktinde sahaya çıktılar. Zemin buzla kaplıydı. Galatasaray 3 puanı Ümit Karan'ın tek golüyle alsa da, yükselen yıldızı Uğur Uçar'ı kaybetti. Batista'yla çarpışan Uğur'un diz kapakçığı 3 parçaya ayrıldı.
Maçtan sonra saatler süren berbat bir yolculukla İstanbul'a döndüler, ertesi gün Almanya'ya geçtiler. Dinlenmek için tek gün çarşambaydı, ama idman yapmak gerekiyordu, çünkü perşembe günü Leverkusen'le rövanş maçı vardı.
Tek idmanla Leverkusen maçına çıkan Galatasaray 5 gol yedi, kupadan elendi. Rahmetli Hasan Doğan, nur içinde yatsın, iyi adamdı. Ama ben bu hezimetten asla Kalli'yi ya da takımı sorumlu tutmadım. Ve o gün o kadar çok parça kesişti ki o statta. İşte kader dedikleri şey bu. O maçta Feldkamp'ın bileti kesilirken, Cim Bom'a 5 atan Skibbe'yle söz kesildi. Hasan Doğan vefat etti. Uğur Uçar toparlanmaya çalışıyor. Bu maçtan sonra eşiyle beraber gülüyor diye Kalli'ye "Hain" diyen Özhan Canaydın hasta yatağında yatıyor. Galatasaray'ın tek golünü atan Ahmed Barusso da Serie B'de yedek.

Robinho mu? Koy Sepete!

Baros'tu, Kewell'dı, Elano'ydu, Keita'ydı, Jo'ydu Neill'dı derken, artık böyle olması normal. "Robinho" söylentileri dolaşmaya başlamış Galatasaray için. İşte bunların tüm suçlusu Haldun Üstünel! Kargoları tam vaktinde yetiştirince çıta yükseliyor doğal olarak.
Şimdi yazacaklarımın Robinho'yu sevmeyişimle hiç ilgisi yok. Bu sempatik yıldızın ara transferde Galatasaray'a gelebileceğine inananlar, Manchester City'deki yıllık kazancını hesap etmişler midir acaba? Robinho Galatasaray'a kurban olsun o ayrı. Ama kimse kusura bakmasın, ne Baros'u değişirim ona ne de Arda'yı. Galatasaray'ın gündeminde de kesinlikle yok.

Jo Galatasaray'da Ne Yapar?

Denizlispor maçında Saracoğlu'nun zeminini gördük. Türkiye'nin en modern statlarından birinden bahsediyoruz. Bugün Ali Sami Yen Stadı'nda 40 cm. kar vardı. Anadolu'daki statların halini düşünün. Kar, yağmur, soğuk hava derken zaten kötü olan zemin şartları toprak sahaları bile aratır hale geliyor. Düşünsenize Messi'yi transfer ettiğinizi tam da bu dönemde. 3 maç oynayıp sakatlanmazsa bile verdiği hiçbir pas engebeli zemin nedeniyle yerini bulamayacağından futbolu bırakmanın eşiğine bile gelebilir.
İşte bu şartlar altında Jo transferi Galatasaray'a ne getirebilir? Şubat ve Mart ayları Caner ve Jo'nun patladığı maçlara sahne olacaktır. Rusya Ligi'nde her hafta kar altında, buzlu zeminde kendilerini kanıtlamayı başaran bu iki genç, pek çok deplasmanda Galatasaray'ı ileriye taşıyacaktır. Jo'nun Dünya Kupası'nda Brezilya forması giyebilmek için oynamak zorunda olduğu da düşünülürse, 15 golün altına düşmeyeceğini varsayabiliriz..